18 Eylül 2016 Pazar

Emy Petropoulou ve Minik Gemileri


     

Samos'un Pitoresk Manolates Köyü
 



Kokkari'yi  8-10 km geçtikten sonra, solda bu doğa harikası köye giden tabelayı göreceksiniz, direkt tabelayı takip edin, daracık virajlı orman yolundan geçtikten sonra çam ağaçları arasından dik bir yolu yaklaşık 3-4 km tırmandıktan sonra köye ulaşıyorsunuz. Köyün yolları da genelde yokuş, sıra sıra el sanatları ile ilgili ya da geleneksel süs eşyalarının sergilendiği, şirin, tarihi, duvarları bile aşınmış dükkanlar göreceksiniz, el işlerinin herbirine alıcı gözü ile bakmanızı tavsiye ederim. Fotoğrafçıların bol malzeme bulabileceği bir köy de diyebiliriz. Orjinal işlere fazlası ile rastlayıp şaşıracaksınız. Yaptıkları işler ile ilgili fazlası ile bilgi almaya çalışın derim, çünkü sohbet sırasında daha başka çok güzel hikayeleri de çıkabiliyor.
Bu güzel insanlardan biri, vitrinindeki renkli el yapımı gemiler ile dikkatimi çekip, hadi gel içeri bakalım diyerek, işleri gibi renkli bir karakter, yukarıda fotoğrafını gördüğünüz Emy ile tanıştık :) Bize ilk olarak Samos'ta her hediyelik eşya dükkanında görebileceğiniz Pisagor bardağının hikayesini anlattı. Bilenler bilir, içkilerin belli bir sınıra kadar koyulmasına izin veren bardaktır. Pisagor yüzyıllar öncesinde bize çoktan demiş zaten"azla yetinmeyi bilin, açgözlü olursanız elinizdekileri de kaybedersiniz ". Bardağın özelliği şu ki; altına baktığınızda bezelye büyüklüğünde bir delik var. Bir de bardağın içinden çıkan parmağın dibinde iki delik ve bardağın yarısını biraz geçince bir çizgi siz bardağı bu çizgiyi aşmayacak şekilde doldurduğunuzda herşey normal, herhangi bir bardaktan farkı yok. Çizgiyi aşıp bardağı çok doldurduğunuzda, aşağıdaki delikten, bardağın içindeki tüm su boşalıyor.
Birinci hikaye devam ederken ben bir yandan içerdeki ürünlere göz atıyor, bir yandan da fotoğraf çekiyordum. Şallar, takılar, çeşitli süs eşyaları, defterler ve kitaplar bulabilirsiniz.Yabancı yazarların arasında Özdemir İnce kitabı dikkatimizi çekti, ilk sayfası Emy için imzalanmış ve çeşitli notlar yazılmış.
Emy kitaba baktığımızı farkedip şuna benzer bir hikaye anlattı İngilizce. Her sene gelirmiş Özdemir İnce bu köye. Ve güzel hikayeler anlatırmış. Bir keresinde Özdemir Bey'e sormuşlar; ülkede bu kadar kötü olaylar olurken neden bir şey yapmıyorsunuz diye. "Zaten yaşım olmuş 80, zaten bir şey değişmiyor, güzel anlarımın tadını çıkarmam lazım" yanlış hatırlamıyorsam buna benzer bir şey söylemiş. Kendisinden çok anlamlı bulduğum bir şiiri de sizle paylaşmadan geçemedim :)

Şiiri, Paris’te, Delambre Sokağı’ndaki Hôtel des Bains’in 37 numaralı odasında, Aralık 1965-Haziran 1966 günleri arasında yazmış. 


Seviyordum seni ne zaman deniz açılsa
Açınca gök nice denizle nice yazla
Seviyordum uyanır soğuk su içer gibi
Sen ki engin yüzü sayısız öpüşümü kapsayan
Sen ki gece gündüz hep bir şeylere kararlı
Sen ki bir bakışta tüm doğayı yadsıyan
Seviyordum açık pencereden bakar gibi
Diyordum bir ses gerek sana yeni bir dil
Katı ve yiğit toprağa basar gibi
Şubat ortasında Fırat’ı geçer gibi
Diyordum bir ses gerek sana yeni bir dil
Yaz gecesinden sağılmış beyaz bir ses
En ilkel sözcükler yazgısı olan şeyler
Diyordum bir ses gerek sana yeni bir dil
Tozun toprağın taşın uyanan özündeki.

Emy'nin keyifli minik, şirin dükkanında aşağıdaki fotoğrafta bir kısmını görebildiğiniz, duvarda asılı duran çerçeveli siyah-beyaz fotoğraflar enfes ve anlamlıydı. Fotoğraflarda Emy'nin Samos'ta, yakın bir fotoğrafçı arkadaşının bu köyde yaşamış, şu an hayatta olmayan yaşlı kişilerin fotoğrafları var. Fotoğraftaki kişilerin hikayesini de az biraz dinledikten sonra ben de Emy'yi fotoğraladım ve kendisine keyif ile ulaştırdım.

Son olarak aşağıdaki süs gemilerini nasıl yaptığını dinledik ve tekrar görüşmek üzere vedalaştık..



17 Eylül 2016 Cumartesi

Yunanistan Samos Adasının Favori Plajları




Tsamadou Beach 
Kokkari'ye yakın, gözü kapalı tavsiye ettiğim plajlardan,  favorimlerimden olmuştur :)
Tsamadou’nun gözde plaj  kulübü Navagos Beach Club'ta,  Fried Calamari (tavsiye edilir,  biz çok beğendik) Caciki  (Tzatziki) ve 0,5 lt ev yapımı  kırmızı şarap ve favorimiz  Mythos biraya 26 Euro gibi  bir rakam ödedik. Bu arada  restoranına gelen kişilere  şezlonglar ücretsiz.  Restoranının fazla   kalabalık olması nedeni ile   siparişimiz   biraz gecikti ama beklediğimize değdi. Plajının ve restoranının kalabalık olması dışında her şey keyifli. Çok fazla Türk olması da dikkatimizden kaçmadı. Detay bilgide yer alan bu plajla ilgili eminim ki göreceğiniz önemli bir detayı burada özellikle paylaşmadım:) Ayrıca altta paylaştığım videodan sahili görebilirsiniz. Detaylı bilgi için.

                                                                                                           
Lemonakia Beach
Tsamadou Beach'e göre daha sakin görünüşlü bir alternatif olan bu beach'te Frappe başarılı idi. Bu arada en ideal yapım şekli size kısa bir tarif; bir shakerin içine 1,5 su bardağı soğuk süt, 4-5 adet buz, 1,5 kaşık hazır nescafe ve 3 kaşık şeker koyduktan sonra iyice çalkalanır. Ince uzun ve buzlu bir bardakta servisi uygundur. Plajın üst kısmında, Lemonakia beach restaurantın köftesini tavsiye ederim, hem büyük bir porsiyon hem de çok lezzetli, yanında Greek Salad ve patates kızartması ile servis ediliyor. Fiyatı da sanırsam 10 Euro gibi.


Bunların dışında Tsabou beach ve Livadaki beach var ama biz buraya zaman kısıtlığından dolayı uğrayamadık, bir dahaki sefere umarım.





3 Eylül 2016 Cumartesi

Göremediğimiz güzellikler..


Siyah ve beyaz elbet beyazda buluşur..Bazen görmediğimiz, önünden sessizce umarsızca geçip gittiğimiz güzellikler vardır, sadece bir bakış yeterlidir oysa ki..
Büyük usta Bülent Ortaçgil'in "yüzünü dökme küçük kız" şarkısında dillendirdiği gibi her siyahın bir beyazı, gecelerinde gündüzü de vardır:)  

15 Ağustos 2016 Pazartesi


Bu mimik mağduruma Almanya'da caddede dolaşırken bir restaurantın camında rastladım, ve direkt deklanşöre bastım, ve sizlerle paylaşıyorum :)

1 Ağustos 2016 Pazartesi



Gökgürültüsünü yaşarken, güneşin açacağına ihtimal vermeyiz, bize uzaktır, o gökgürültüsünü düşünürüz ve çoğu zaman devamı, daha kötüsü gelecek diye çaresizce bekleriz. İnsanoğlu zor günlerinde de güneşin elbet doğacağına, aydınlığa çıkacağına ihtimal vermez kolay kolay, iyi şeylerin olacağını hayal etmekte zorluk çekmektedir, esir alınmıştır bir kere, bu kareyi de Almanya'da çektiğimde biraz ötede güneş doğacağının farkına çok daha sonra varacaktım.

31 Temmuz 2016 Pazar






                              
Metropol insanının bölünmüşlüğünü ve tükenmişliğini modernite sembollerinden biri olan çok renkli bir  metroda fotoğrafladım. Koşuşturma içindeki bireylerden özellikle sadece birini kadrajıma almak benim tercihim. Siyahlar içindeki bu bayan kadrajın dışına doğru çıkmaya çalışırken renkler içinden usulca süzülmektedir ve kimbilir daha ne kadar zaman ile yarış içinde olmaya devam edecektir?

9 Temmuz 2016 Cumartesi

Çocukların Naif Renkleri





                                  

Çocukların Naif Renkleri  Fotoğraf: Özge Yüksel